Daha önceki konularımızda geçen iki hususu kısaca hatırlatarak başlamak istiyorum.
Bunlardan birincisi, Çanakkale Anma toplantılarına katılmak üzere ülkemize gelen İngiliz Lordlar Kamarası Bakanı. İngiliz Bakan, Çanakkale Büyükşehir Belediye Başkanı'nın odasında şöyle bir cümle sarf ediyor: "Eğer Çanakkale Savaşları olmasaydı, Cumhuriyet kurulur muydu?" Bu birinci husus.
İkinci husus, malumunuz İtilaf Devletleri Çanakkale önlerine geldiklerinde kendi ülke askerlerini değil de hakim oldukları devletlerin, sömürgelerin insanlarını bu cendere içerisine sokmuşlardır. Yani Çanakkale için Osmanlı ordusu karşısındaki insanlar kendi canlarının yaşanmayacağı askerlerden oluşuyordu. Osmanlı ordusu ise 250.000 şehit verdiği insanları büyük bir kısmıyla toplumun aydınları denebilecek insanlardan oluşuyordu. O dönem itibariyle okulların son sınıfları mezun vermemiş. Medreseler, zaviyeler, toplumun ileri gelebilecek insanlarını teşkil eden bütün kesimler adeta Çanakkale'de bir değirmen içinde öğütülür gibi öğütülmüşlerdir.
Şu anlamda düşünüyoruz. Bakanın sözünden yola çıkarak, şayet bu insanlar yaşasaydı daha sonra Cumhuriyet diyecekler için bu insanlar bir ayak bağı olur muydu? Ya da bu cümlenin yine tersinden bakarak, Cumhuriyetin kurulacağı ortama hazırlama adına bu insanların burada öğütülmesi bir proje miydi? Ya da şöyle diyelim - proje olmadığını düşünelim. Çanakkale Savaşları sonucu ortaya çıkan ortam Cumhuriyet diyecekler için bir dikensiz gül bahçesi mi oluşturdu? Bunu tarihçilerin çalışmalarına bırakarak biz esas konumuza dönüyoruz.
Konumuz kısaca, Çanakkale Savaşları içerisinde Mustafa Kemal'in rolü neydi? Sorumuz bu. Malumunuz Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşlarında 19'uncu Tümen komutanıdır. Ancak onu günümüzde de meşhur eden bir olay, daha doğrusu günümüzde patlatılan bir olay ile anıyoruz hala. O da 57'nci Piyade Alayı'na verdiği emir. Bu emir tarih kitaplarında şöyle geçiyor: "Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum!" Yani bir komutan altındaki askerlere zaferi vaad etmiyor, ölüm emri veriyor. Böyle bir emir dünya askeri literatüründe var mıdır, bilmiyorum. Ancak bu emir benim beynimi yakıyor.
Düşünebiliyor musunuz? Şöyle bir hayal edin, iki büyük takım - Fenerbahçe ve Galatasaray - Süper Kupa'da bir araya gelmişler, karşılaşmışlar. Fenerbahçe Teknik Direktörü takım oyuncularını toplayıp diyor ki, "Bütün gelen şutlara engel olmayın. Hepsi kalemizde gol olsun."
O zaman siz takım olarak niye ortaya çıktınız? Birlik olarak düşmanın karşısına niye çıktınız?
Hangi gerekçeyle olursa olsun, bir komutanın askerlerine böyle bir emir vermesi ve bizim bu emri bugün parlak bir başarıymış gibi algılayarak kabul etmemiz gerçekten çok enteresan.
Arada Mustafa Kemal'in savaşın sıcaklığı esnasındaki durumu izleyerek anlattığı şu cümleleriyle konuyu sürdürmek istiyorum. Şöyle diyor Mustafa Kemal: "Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak. Üç dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir üç dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor. Ama ne ilerleme. Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakma yok. Okuma bilenler ellerinde Kuran okuyor. Bilmeyenler kelime-i şahadet getiriyor. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor." 🕶️